Ülkemizde son günlerde çocuklarla ilgili kayıp, istismar ve katledilme haberleri geliyor ve tüm ülkeyi büyük kaygıların eÅŸiÄŸine getiriyor. Önce Ankara Polatlı'da kaybolan 8 yaşındaki Eylül ve akabinde AÄŸrı'da, Ramazan Bayramı'nın 1'inci günü kaybolan 4 yaşındaki Leyla Aydemir'den vahÅŸet kokan acı haberler aldık. Kayıp çocuk vakaları artıyor, çocuk istismarı çoÄŸalıyor ve çocuk cinayetleri sıradanlaşıyor sosyal medya tepkisinin dışında hiçbir adım atılmıyor. Bu olaylar bizi bir gerçeÄŸi bir daha düÅŸünmeye davet ediyor ve geleceÄŸimiz için acil tedbirler almamız, suçlulara hak ettiÄŸi cezayı behemehal vermemiz, önleyici ve koruyucu nitelikte uzun vadeli politikalar belirlememiz gerekiyor.
Maalesef, mesele sadece iki çocuÄŸumuzun katledilmesiyle sınırlı deÄŸil. 2017 yılında 387 çocuk cinsel istismara uÄŸradı. TÜİK verilerine göre 2008-2016 yılları arasında 104 bin 531 çocuk için kayıp baÅŸvurusu yapıldı. 2016 yılında 11 bin 691 çocuk kayıp olarak bildirildi. Kayıp bildirimi yapılan çocukların maalesef yüzde biri bulunamıyor. Dolayısıyla, kayıp olup da bulunamayan, istismara uÄŸrayan veya katledilen çocuk vakıaları bu ülkenin mutlaka çözmesi gereken temel meselelerinden birisidir.
Çocukların istismar edilerek katledilmesi öylesine korkunç bir vahÅŸet ki, birçoÄŸumuz, çocukların kaza sonucu ölmüÅŸ olmasını dahi temenni etti. Maalesef Eylül çocuÄŸumuzun katil zanlısının Eylül’ü arama çalışmalarına dahi katıldığını, telefonunda çocuk istismarı kayıtlarının olduÄŸunu ve daha korkuncu kendisinin de bir baba olduÄŸunu öÄŸrenince insanlığımızdan utanacağımız bir yere geldiÄŸimizi müÅŸahede ettik.
Bir çocuÄŸun katledilmesi, bir insanın yaÅŸam hakkının ihlal edilmesinin çok ötesinde insanlığın tükendiÄŸini, vicdan ve merhametin iflas ettiÄŸini gösteren ve zerre insanlık nasibi olanı bile yaralayan bir durumdur. İki masum evladımızın art arda gelen ölüm haberlerinin tüm ülkede, toplumun her kesiminde yarattığı üzüntü ve öfke hepimize bazı gerçekleri çok çıplak bir ÅŸekilde gösterdi. Savunmasız masum çocuklara dönük her türlü ÅŸiddet, istismar ve katledilme olaylarının toplumda yarattığı sorgulamanın temelinde, yitirdiÄŸimiz bu evlatlarımızla birlikte toplumdan iyilik, merhamet ve vicdanın da eksildiÄŸi gerçeÄŸidir. Nitekim katledilen sadece çocuklar deÄŸil, masumiyet, insani iliÅŸkiler ve toplumsal güven zeminidir.
Bu menfur olaylar ile yeniden çocukların korunması için acil yasal düzenlemeler yapılması üzerine birçok tartışma yapılıyor. İlk olarak adi ve vahÅŸi katillere hak ettikleri ceza verilmeli. Sonrasında mesele sadece ceza boyutuyla bırakılmadan bu tür vahÅŸetleri ortaya çıkaran etmenler hassas bir ÅŸekilde analiz edilmeli, caydırıcı cezaların yanında önleyici tedbirler alınmalı, çocukları koruma konusunda bütünlük arz eden bir tarzda eÄŸitim, hukuk ve sosyal boyutlarıyla konu bütüncül bir ÅŸekilde ele alınmalıdır.
Çocukların korunmasında bütüncül bir yaklaşımın geliÅŸtirilmesi; Millî EÄŸitim Bakanlığı, Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı ve İçiÅŸleri Bakanlığı’ndan, Basın Medya Enformasyon’a kadar ilgili tüm kamu kurumlarının, bu konuda çalışmalar yürüten STK’lar ve akademinin iÅŸ birliÄŸi içerisinde ortak adımlar atması ile mümkün olabilir.
Bu tarz olaylarda medyaya da büyük görevler düÅŸmektedir. Toplumun dikkatini çeken bu olayları bir reyting malzemesi olarak görmekten imtina ederek, haber dilinin hem maktulün ailesini incitmeyecek hem de diÄŸer ailelerde güvenlik paranoyasına neden olmayacak ÅŸekilde kurulması konusunda hassasiyet gösterilmelidir. Bu süreçlerde, toplumun bilinçlendirilmesi için önemli bir araç olduÄŸu gerçeÄŸi dikkate alınarak medyanın haber içeriklerinde uzman pedagogların görüÅŸlerine daha fazla zaman ayırması beklenen bir tutumdur.
Yanı sıra medyanın haber dilini kurarken, güvenlik birimleri ve adli psikiyatrların önerilerini almamaları nedeniyle olayların anlatılış ve iÅŸleniÅŸ biçiminden kullanılan fotoÄŸraflara, olayın gündemleÅŸtirilme sıklığına kadar birçok husus, suça meyilli kiÅŸiler için özendirici olabilmekte, kopya suçlar için kaynak iÅŸlevi görebilmektedir.
Canımızı ne kadar yakarsa yaksın bu olayların faillerine “cani, hasta ruhlu” diyerek iÅŸin içerisinden çıkma kolaycılığına düÅŸmemeliyiz. Bu faillerin hangi koÅŸullarda nasıl bir eÄŸitim ve yetiÅŸtirilme tazının ürünü olduklarına dair ayrıntılı çalışmalar ortaya koymak durumundayız.
İnsani hasletleri yozlaÅŸtıran etmenlerin, insani deÄŸerleri ayakta tutma dirayetinden daha hızlı yayıldığı her koÅŸulda maalesef bu gibi menfur olayların yaÅŸanılması kaçınılmaz olacaktır.
Enerji Bir-Sen olarak yarınımıza umut olan çocuklarımızın korunması için her türlü çabanın bir parçası olduÄŸumuzu bir kez daha deklare ediyor ve bu olayların bir daha yaÅŸanmaması için önleyici tedbirlerin kamu STK iÅŸ birliÄŸi ile etkin bir ÅŸekilde geliÅŸtirileceÄŸine inanıyoruz. Bu vesile ile bu menfur olayı kınıyor, evlatlarımızın kederli ailelerine baÅŸsaÄŸlığı ve sabırlar diliyor, ayrıca yargı ve yasal düzenleme süreçlerinin yakın takipçisi olacağımızı ifade ediyoruz.
Copyright © 2019 | Enerji Bir-Sen